Dört yıl önce Belediye Meclis Üyesi olup İnebolu’nun sorunlarını kendime dert etmeye başlayınca, “20 yıl sonra İnebolu nerede olmalı”?sorusunu sorup cevap aramaya başladım ve fikir üretmeye çalıştım.
Bu konudaki düşündüklerim,15 Aralık 2005 yılında İnebolu’daki yerel bir gazetede her nasılsa yayınlandı. Yazımda iki seçenek üzerinde durdum ve sahip olduğumuz tarihi zenginliklerimizi gün yüzüne çıkartarak Turizmin geliştirilmesi, aynı zamanda istihdam artıracak projelerin bir şekilde hayata geçirilmesi gerektiğini yazmıştım.
Aradan yaklaşık 3 yıl geçti. Geldiğimiz noktada İnebolu’da üst üste 10 kişinin çalışmadığı ortamdan bu gün 260 kişinin çalıştığı tekstil fabrikasına geldik. Turizm adına ciddi çalışmalar yapıldı, en azından tarih bilinci oluştu. Yeni Valimiz Nurullah Çakır’ında katkılarıyla bu çalışmalar devam edecek. Ak Parti hükümetinin çıkardığı teşvik yasasıyla yatırımcılar yavaş yavaş memleketlerine dönmeye çalışıyorlar. Buna son örnek KAPTAN TRİKO’DUR. Kendilerine uygun yer temin edilmeye çalışılıyor. İnşaallah 300–400 kişinin çalışacağı bir tesis daha İnebolu’ya kazandırılacaktır. 70 civarındaki kahvehane’de, yazın çalışıp kışın boş boş oturan insanlarımız ve internet kafeler de işsiz gençlerimiz var. Bu insanlara da iş imkânı sağlanmış
olacak. Becerikli olanların zaten durmayıp kaçıp gittikleri ortamda geriye kalanlarında az çalışıp çok kazanmak gibi bir alışkanlıkları olduklarını düşünürsek, burada kimler çalışacak sorusunu sormamız gerekecek. Bizim insanımız(genelde erkeklerimiz) sıkıntıya gelemez. Uzun yıllar boşluk olduğu için, iş dünyasının nereye gittiğinden haberimiz yok. İş arayanlar için artık devlet baba bitti. Bir torpil bulup işe gireyim ondan sonra azda çalışsam çok da çalışsam hayatım garanti
anlayışı sona erdi. Ama hala beklenti içinde olanlar var. Artık iş imkânı özel sektörde. Onlarda nerede teşvik var yâda ucuz iş gücü var orayı tercih ediyorlar. Karakaşımızı kara gözümüze gelmiyorlar.
Bir insanın eğer mesleği ve vasfı yoksa Asgari ücretle sabah 8 akşam 8 çalışma, dakikayla yemek molası, dakikayla çay molası, günlük belli bir adet iş üretme alışkanlığı kazanmak zorundadır. Dışarıya göçmüş ve bu alışkanlıkları kazanmış insanlarımızdan şartları uyanlar, köyüne evine,ana babalarının yanına dönerek bu iş hayatına katılmaları gerekiyor ki bir yere varalım. Ondan sonrada İnebolu’dan göçmek isteyenlerde vazgeçip, hem fabrikaların, hem de kendilerinin
geleceğini sağlayabilirler.
İnebolu’nun geleceği konusunda herkese bir mesajım var. Geçmişinde devamlı yük taşıyan İnebolu treni durdu. Kendisi de, rayları da paslandı, çalışmaz oldu. Bu dönemin yöneticileri tarafından paslanmış, marşı basmayan lokomotif, elle itilerek çalıştırıldı. Bacasından duman çıkmaya başladı. Bunu görebilenlere diyorum ki; arkada bol miktarda boş vagon var, yer varken atlayın binin trene. Aksi halde tren gidecek, sizlerde sadece uzaktan bakıp seyirci olacaksınız.
Neticede ya çalışmayı, üretmeyi öğreneceğiz. Ya da günün birinde buradaki fırsatların farkına varan birileri gelip çalışarak İnebolu’yu bir yerlere ulaştıracaklar. Bizde kahvelerde enerjimizi dedikodu üretmeye harcayıp, ömrümüzü boş yere tüketmeye devam edeceğiz. İşte bu çalışmaları yapan bu dönemin yöneticileri, farklı hayat görüşlerine ve farklı düşüncelere sahip olsalar da, amaçları birdir. İlk defa İnebolu’da bu sağlanmıştır. Siyaseti meslek olarak yapanlarda, sadece memleketine hizmet etmek için çalışanlarda, Fabrika kurarak hem kendi hem de insanların kazanmasına sebep olanlarda, Allah rızası için bu işi yapanlarda, herkes İnebolu için çalışmaktadır. Hedef aynı olunca farklı açılardan da bakılsa sonunda kazanan İNEBOLU olacaktır, diye düşünüyorum. İsterseniz bir fıkra ile yazıyı bitirelim. Nasrettin Hoca’nın köyüne bir Bilge kişi gelir. Hemen Hocaya haber verilir. Yabancının dilinden pek anlayan yoktur. Köy meydanında toplanılır. Bilgin elindeki değnekle yere bir daire çizer.Hoca hemen ortasından bir çizgi çizer ve ikiye böler.Bilgin bu sefer daireyi dörde böler.Hoca da hemen üçünü işaretler. Birini kenara ayırır.Bilgin de Hocayı tebrik eder.Bu olanlara köylüler bir anlam veremezler.Bilgine sorarlar,ne oldu?.Derki bu hoca çok alim değerli bir insan.dünya yuvarlak mıdır?diye sordum.Evet hem de ortasından “Ekvator geçer” dedi.Peki kaçta kaçı sudur diye sordum.Oda dörtte üçü sudur dedi. Hocaya da sorarlar, O da derki; Adam bir tepsi baklava olsa da yesek dedi. Bende yok öyle yağma, yarısı benim dedim. Adam dörde bölünce de, üçü benim biri senin dedim, der.
NOT: Geçmişte 6 yıl süreyle İlimizden ilgi görmeyen İnebolu’ya,Valimizin iki haftadır geliyor olması, hayırsever yada yatırımcıların, birinin gelip, öbürünün gidiyor olması, bir şeylerin değiştiğinin, geriye değil ileriye gittiğimizin işareti sayılmaz mı acaba ?....
Kalın sağlıcakla….